‘İnsan Nedir, Şimdi Bildim’

Hande Okçuoğlu
3 min readSep 4, 2018

--

Hayal Kırıklığı

Bu şarkıyı dinlediğimde, sözlerini anladığımda ilk yaşadığım şey tüylerimin ürpermesiydi ve düşünce olarak akabinden şu belirmişti: ‘Bir insan nasıl bir şey yaşamış olabilir ki bu denli acı içinde olsun, bu denli bir hayal kırıklığı yaşasın?’ Yaşanıyormuş işte.

Hiçbir şey yaşanmaz değil, hiçbir şey benim başıma gelmez değil. Hayatta var olduğum sürece her şeyi yaşayabilirim. Mesele, o deneyimin içindeyken bunu göremiyor olmak, sanki kör bir kuyuya düşmüşüm de ne kimse görüyor, duyuyor ne de ben oradan çıkabiliyorum.

Bazı duygular çok güçlüdür. Hayal kırıklığı gibi, ihanete uğramak gibi. O kadar güçlüdür ki insanın sistemini bozar. Bir nevi travmatik etki aslında. Travma da en beklemediğimiz anda başımıza geliveren, yaşamak istemediğimiz; fakat maruz kaldığımız, sistemimizi bozan olaydır.

Varoluşçuluğa göre sistemimizde 4 dünya vardır:

1- Fiziksel Dünya: Bu dünya hayattaki fiziksel perspektifi simgeler. Bedenimiz gibi. Böylesine bir durum yaşandığında fiziksel dünya ve beden her zamankinden daha farklı bir akış içinde olabilir ve algılanabilir. Hasta olabilirsin, kilo alırsın, kilo verirsin, alkol tüketimin artabilir, baş ağrıların, mide krampların belirebilir, her zamankinden daha çok uyuyabilir ya da da az uyuyabilirsin, doğa eskisi kadar huzur verici gelmeyebilir, gördüğün şeyler eskisi kadar güzel görünmeyebilir.

2- Sosyal Dünya: Bu dünya günlük hayattaki sosyal iletişimimizi temsil eder. Travmatik denebilecek kadar yoğun duygular yaşandığında sosyal hayatın etkilenmesi de çok olasıdır. Dünya aniden güvensiz bir hal alabilir. İnsanlara güvenin yitebilir, ya da tam tersine karşına çıkan herkese açıldığını görebilirsin, arkadaş çevren artık ilgini çekmeyebilir ve içine kapanabilirsin ya da yalnız kalmak çok ürkütücü gelebilir ve sürekli sürekli hayatında hiç boşluk bırakmamacasına birileri ile görüşebilirsin.

3- Kişisel Dünya: Bu dünya kendimize olan algıyı temsil eder. İhanete uğradığım an aslında kendim ile ilgili inançlar geliştirmeye başlayabilirim. Ben bir hata yaptım, şöyle yapmasaydım şöyle demeseydim olmazdı, kesin benim bir payım var… Ben zaten başarısızım, benim yüzümden oldu, nasıl göremedim. Ben bunun bana yapılmasına nasıl izin verdim, sorun bende sanırım, bundan sonra da hep böyle olacak, gibi.

4- Tinsel Dünya: Bu dünya kozmoz/evren ile ilgili olan inanç sistemimizi, sezgimizi, atıflarımızı sembolize eder. Dünya ile ilgili bir hayat görüşüm vardır ve böylesi yoğun bir olay başıma geldiğinde bildiğim doğrular sarsılır. Sanırım en zoru da, bildiğin, güvendiğin, bugüne dek deneyimlediğin o dünyanın altüst olma durumu. İnsan, bildiğim insan değil; şimdi ne yapacağım? İnsan insana bunu nasıl yapar? Yaşadığımız sürece kabul etmemiz gereken belki de en büyük öğreti, hiçbir şeyin değişmez kalmadığı.

Yaşadığımız sürece, zaman, dünya, biz değiştiğimiz sürece her geliştirdiğimiz atıf değişmekle yükümlü. Bir düşünceye, bir inanca tutunup yıllarca onun peşinden gitmek, 10 yıl öncesinin döviz kuruyla bugün işlem yapmaya çalışmak gibi.

Yaşantıya dönersek eğer, elbette bahsettiğim 4 dünyadaki bu deneyimler oldukça karmaşık yaşanıyor. Şimdi bunu yaşadım, what is next? gibi olmuyor. İnsan doğasını da karmaşık yapan her şeyin aynanda yaşanabiliyor olması belki de. Tam da bu yüzden o dipsiz kuyularda boğuluyoruz. Tam da bu yüzden durduk yerde ağlayabiliyor, gülebiliyoruz. Tam da bu yüzden kendimiz ile ilgili çarpık düşüncelere girebiliyoruz.

Peki nasıl geçecek?

Yaşayarak.

Acele etmeden, o duyguda kalarak.

Kendimi ve neye ihtiyacım olduğunu dinleyerek.

Literatür der ki, hayat gerginlikler barındırır. Her şey zıt kutbuyla birlikte var olur. Hayatta mutluluk varsa mutsuzluğun; sağlıklılık varsa sağlıksızlığın; siyah varsa beyazın da olduğu gibi. Tıpkı güvenin olması kadar hayalkırıklığının olması gibi. Bu literatür bilgisini teorik olarak kavramak oldukça kolay, fakat yaşantıya gelince birçok kez insanların ‘ben bunu biliyorum ama çok acı çekiyorum, insan insana bunu nasıl yapar?’ dediğine tanık oldum.

Yapıyor . Dünya başıma da yıkılsa, yapıyor işte.

‘Ayan nedir, pinhan nedir,

Nişan nedir şimdi bildim.’

Çünkü dünyada bu da var. Freud, herkesin içinde karanlık bir tarafın olduğundan, gizli bir ajandası olduğundan bahseder. O karanlık tarafa bir gün ben de geçebilirim. Sır gibi sakladığım o kötü fikirle yüzleşebilirim. Fakat bunu seçmeyebilirim, ama herkesin her şeyi yapma ihtimali olduğunun da bilincinde oldurum. Hiçbir şey benim başıma gelmez değil. Sadece kendi adıma o karanlık tarafı seçebilirim ya da seçmeyebilirim.

Yukarıda bahsettiğim teorik bilgiyi görebilmek, yaşadığım olaya 3. gözden bakabilmek için belki de yapabileceğim yegane şey, zamana ve sürece güvenerek kendimi bırakabilmek.. Yaralarımın olduğunu ve onların sarılmasına ihtiyacımın olduğunu kendime söylemeyebilmek; acele etmeden… Bunu yaşadıysam eğer, elbet bir şeye hizmet edecektir diyebilmek.

--

--